Mehmet Koca ile Sâlih Amel Üzerine Röportaj
Mehmet Koca ile Sâlih Amel Üzerine Röportaj
KAYNAK:
https://siyerdergisi.com/?h823/mehmet-koca-ile-salih-amel-uzerine-roportaj
İslâm medeniyeti bir hayır medeniyeti, vakıf medeniyeti. Vakıfların çok eskilerden, Hz. İbrahim’den beri var olduğu söylenir. Daha ötesi de olabilir. İslâm toplumunda devletin yapmadığı, halkın da cazip görmediği, özel teşebbüslerin verimli olmadığı kâr getirmediği işleri her zaman vakıflar omuzlamıştır. Vakıflar da hayırseverlerin destekleriyle çalışmalarını yürütmüşlerdir. Modern zamanlarda dernekler de buna eklenmiştir. Gayesi ve yaptığı faaliyetleri baz aldığımızda pek çok kuruluşu yani derneği de vakıf gibi değerlendirmek mümkündür. Bugün sivil toplum kuruluşları ya da kısaca STK hayatımızın vazgeçilmez parçalarıdır. Bu bağlamda Karz-ı Hasen Vakfı fikri nasıl oluştu? Nasıl şekillendi? Hayaliniz ne zaman başladı?
Biliyorsunuz iş dünyasında yoğun bir şekilde üst düzey yöneticilikler yaptım. Bunun yanında çeşitli vakıf ve derneklerde, en son Mavera Vakfımız bünyesinde yaptığımız çalışmalarla ilgili bazı tespitlerimiz var. Kapitalist liberal dünyanın Müslümanlar üzerine getirdiği bazı problemler var. Bu ekonomik problemlere liberal kapitalist dünya bankacılık sistemiyle ilgili bir çözüm teklifi sunuyor. Bunun getirdiği problemler de ortada. Şu anda globalleşen dünyada kapitalizm ve liberalizm duvara çarpmış durumda. Gelir adaletsizliği de çok üst düzeylere çıkmış durumda. Orta ölçekli ve zayıf ekonomiye sahip insanların bu cenderenin altında ezildiği gerçeği ortadadır. Dolayısıyla alternatif finans modelleri gerekiyor. Alternatif demek de yanlış. Kendimize özgün, bu çağdaş dünyada yaşarken bir şeyler üretmemiz lazım. Çünkü Allahu Teâlâ bizleri yeryüzünde görevlendirirken yeryüzünü mamur etme ve adaleti ikame etme sorumluluğu da vermiş. Dolayısıyla son dönemlerde seküler dünyanın dayatmasından kaynaklanan Müslüman dünya maalesef bu kuşatmanın dışında bir çözüm arayışlarına girmiyor. Böyle bir gerçeklik var. Bu birinci gerçeklik.
İkinci gerçeklik de; Kur’ân-ı Kerîm’de buna yönelik çözüm önerilerinden çeşitli müesseselerin içerisinde “karz-ı hasen müessesesi” var. Birçok âyet-i kerimede karz-ı hasenden bahsediliyor ve övülüyor. Hatta Allahu Teâlâ borç vermeyi kendisine borç verme olarak nitelendiriyor. Siz güzel bir borç sunduğunuzda bu güzel borcu vermeniz durumunda Allahu Teâlâ’ya borç verdiğiniz manasıyla taltif ediyor; ama maalesef bu müessese en azından bizim yaşadığımız dünya itibariyle yaşayabilen bir müessese değil. Borç alan açısından da borç veren açısından da problemler var. Para piyasalarının verdiği enflasyon ve devalüasyondan kaynaklı çeşitli problemler var. Bu konuyla ilgili iyilik yapma duygusunun dejenere olduğu, pratiğinin olmadığı bir gerçeklik var. Bir de bunun yanında ikinci olarak sosyal yaşamımızda, aile mefhumuna yönelik çok büyük saldırılar var. Evlilik teşvik edilmiyor, evlilik önemsiz addediliyor, nikâhsız evliliğe teşvik ediliyor, nikâhsız çocuk edinmeye teşvik ediliyor. Bir de bunun yanında evlenmek isteyenlere ekonomik kısıtlamalar var. Bizim refah seviyemizin yükselmesinden kaynaklanan ekonomik kısıtlamalar var. Hatta bundan dolayı istatistiklere baktığımızda boşanmaların arttığını, evlenmelerin azaldığını görüyoruz. Evlilik yaşı 2019 verilerine göre 27 yaşın üzerine çıkmış durumda. Evlenme konusunda da boşanmaya teşvik var. Boşanmadan sonra evlenmeye psikolojik bir engelleme var. Ekonomik nedenlerden dolayı evliliği geciktirme var. Evliliği geciktirmeden kaynaklanan yanlış ilişkiler ortaya çıkıyor. Faiz müessesesine yönelik borçlanarak evlendiklerinde insanların boşanmalarına neden olan problemler var. Mavera Vakfı’ndaki arkadaşlar ile bunu böyle uzun süredir konuşuyoruz. Bu problemlere yönelik bir çözüm arayışı içerisindeyiz. Çünkü biz biliyoruz ve inanıyoruz ki bilgimiz, kapasitemiz, kabiliyetlerimiz çerçevesinde sorumluyuz. Allahu Teâlâ’nın sorumluluklarımız, kabiliyetlerimiz ve kapasitelerimiz çerçevesinde hesap soracağını bildiğimiz ve bundan dolayı da bir iyilik bayrağı açmamız gerektiği konusunda bir düşünce gelişti. Arkadaşlarımızla konuştuk, istişare ettik. Hem bir finansal model olarak hem aile kurumuna yönelik çözüm olarak böyle bir düşünce ortaya çıktı.
Çok güzel izah ettiniz. Pek çok sebebi var. Evliliği teşvik etmek, cazip hale getirmek, gençlere destek olmak... Anadolu’dan İstanbul’a gelip okuyup, mezun olan öğrenciler burada İstanbul’da ya da büyükşehirlerde kalabilmek ve yuva kurabilmek için büyük riskler almak durumundalar.
Şimdi gelinlik, damatlık, nişan, yüzük derken bunları toplayınca kalabalık bir şey oluşuyor ve bir maliyet çıkıyor. Biz burada karz-ı haseni önceliyoruz. İnfak ve bağışı değil. Biz borç veriyoruz.
Bunun statüsünü sormak istiyorum. Evlenmek üzere bir çift geldi ve size müracaat etti. Sizin usulünüz, kriterleriniz nelerdir? Geriye dönüşümü nasıl oluyor? İslâm Tarihi’nde buna benzer vakıflar var mı?
Bu, Allahu Teâlâ tarafından teşvik edilen ve Hz. Peygamber tarafından övülen bir müesseseyi biz sadece evlilikle sınırlandırdık. Şu anda dünyada karz-ı hasen vakıfları var; ama evlilikle sınırlandırılmış bir karz-ı hasen vakfı bilmiyorum. Türkiye’de ilk olduğunu söyleyebilirim. Dünyada da ilk olduğunu tahmin ediyorum. Burada sistem şu şekilde işliyor: Karz-ı Hasen Vakfımız var. Bir de Genç Yuva diye bir kooperatifimiz var. Operasyonları Genç Yuva kooperatifine yapıyoruz. Karz-ı Hasen Vakfı’nın ve insanların da ortak olduğu borçlanma mekanizmasını Genç Yuva kooperatifine yapıyoruz. gencyuva.org sayfasından gençlerimiz internet üzerinden müracaat ediyorlar. Kimler müracaat edebiliyor? 33 yaşını geçmemiş olması lazım ve ilk evlilik olması lazım. İkinci evlilik ve 33 yaşını geçenler bizim gündemimizde değil. Bir eleme sınırı olsun anlamında. gencyuva.org’dan girip müracaat ediyorlar. Müracaatı yaparken bazı belgeler yüklemelerini istiyoruz. Bir kere biz gençlerin bu konuda birbirlerini haberdar etmelerini istiyoruz. Nişanlılar bu konuda beraber müracaat edecekler ve beraber haberdar olacaklar. Vukuatlı nüfus cüzdanı yüklemelerini istiyoruz. Daha önce evlenmiş mi evlenmemiş mi, evlilik içi veya dışı çocuğu var mı yok mu ve yaşını görmek için iki taraftan da bu belgeyi istiyoruz. Ayrıca adli sicil raporu istiyoruz. Aile kurumuyla ilgili herhangi hukuksal bir problem yaşamış mı? Gelir beyanı istiyoruz. Kredi notunu gösteren findex raporu istiyoruz. Referans ve kefil de istiyoruz. Bütün bunları sisteme yüklüyorlar. Referansı gençler genellikle yanlış anlıyor. Referans vakfı tanıyan değil, aradığımızda ve sorduğumuzda o kişiyi gerçekten tanıyan biri olmalı. Kimdir, ödeyebilme kabiliyeti var mıdır, gerçekten evlenecek midir, daha önce evlenmiş midir sorularını sorduğumuzda cevap verebilecek bir kişi referans olmalı. Genelde referans torpil gibi algılanıyor. O yüzden açıklama ihtiyacı hissettim. Müracaat evraklarını internete yüklediler. Bizim bir borç verme komitemiz var. Bu komitemiz tarafından müracaatlar inceleniyor. Sonra bu komite gençleri davet ediyor. Fiziksel veya uzaktan dijital ortamda dahil ediyor. Bir mülakat, müzakere, tanışma ortamı oluşuyor. Bu tanışma ortamından sonra gençlere; “Kaç para istiyorsunuz?” diye soruluyor. Örneğin; “50.000 lira istiyorum” dedi. Bunu nerelerde harcayacaksınız? Bir makul harcama mantığını oluşturma, bu konuda da bir yönlendirme, danışmanlık fonksiyonu ortaya çıkıyor. Dolayısıyla makul harcama standartlarında 50.000 lira uyumlu ise peki. Sonra şu soru soruluyor: “Bunu nasıl ödeyeceksiniz?” Diyorlar ki: “Ben ayda 1000 lira ödeyebilirim. Takı zamanında 20.000 lira ödeyebilirim. İkinci sene 2000 lira ödeyebilirim” gibi miktarını da talep edenlerin ifade ettiği bir ödeme takvimi oluşturuluyor. Borçlanma Türk lirası üzerinden yapılıyor. Hiçbir organize ücreti, faiz yok. 50.000 lira borçlanıyor, 50.000 lira ödüyorlar. Hiçbir dosya masrafı, endeks yok.
Diyelim ki ayda 1000 lira ödeyebileceğini söyledi; ancak gelirine baktığımızda 1500 lira ödeyebilecekse o zaman 1500 lira ödeme yapması isteniyor. 500 lira ödeyebilecek durumda olan birinden de aylık 500 lira ödeme yapması isteniyor. Biz bir kredi kuruluşu değiliz. Biz aile kurumunun kurulmasını istiyoruz, makul ve mantıklı bir tüketim yapmasını istiyoruz, bunu da doğru bir şekilde geri hızlı ödemesini istiyoruz. Hızlı ödemesi lazım ki bir başkasına da verelim.
Güzel; ama bu anlamda Türk parası değer kaybettiği oranda siz zarar ediyorsunuz. Bunu nasıl göze alıyorsunuz?
Tabi. Değer kaybını hayır sahipleri, vakıfta oluşan bağışlar tolere ediyor. Faizle ilgili bir sürü tartışmalar var. Organizasyon parası alınabilir, enflasyon değer farkı alınabilir. Ama biz bunları tercih etmedik. Faiz algısını oluşturmamak için böyle bir tercih yaptık. Paramızın değer kaybını göz önünde bulundurduk. Mülakatlar ve müzakereler yaptıktan sonra mutabık kalınıyor. Bize şu ana kadar birkaç aylık vakıf olmamıza rağmen 50’nin üzerinde kişiye borç verme fırsatı doğdu. Geri ödeme takvimi ortalama 24 ay. Bir de takıda toplu ödeme var. Ağırlıklı ortalama 16-18 ay şeklinde. Biraz yönlendirme yapıyoruz tabi. Hızlı bir şekilde tahsil etmemiz lazım ki başkalarına da verebilelim. Bir sözleşme imzalanıyor. Borç senedi imzalatılıyor. Kefil imza atıyor. Ayrıca paranın ödenebilmesi için sözleşmede ayrıca bir şartımız var: “Nikah tarihinden bir müddet sonra evlilik cüzdanının ibraz edilmesi lazım.” Eğer evlilik cüzdanı ibraz etmezlerse alacağımız aciliyet kazanıyor. Hukuksal olarak tahsil etme hakkımız doğuyor. Parayı havale etmeden önce bize muhakkak nikah dairesinden veya belediyeden veya nerede nikah yapacaklarsa nikah randevusunu bize bildirmeleri lazım. Bunu bize bildirdikten sonra o ilgili yeri arayarak teyit alıyoruz. Nikâh tarihini bize ulaştırdıklarında nikah tarihinden itibaren 90. güne kadar aldığı zaman para ödüyoruz, 100. gün ise ödemiyoruz. Minimum süre 90 gün olmalı. 90 günlük süre içinde biz ödeme yapıyoruz. Hesabına havale çıkarıyoruz. Dolayısıyla harcama kalemlerini kendisi yönetiyor. Senedini aldık, kefalet imzaladı, sözleşmeye imza attı, nikah tarihini bildirdi ve 50.000 lirayı havale ettik. Sonra ödemeye başladı. Baktık ödemelerde problem var, gecikme var. Arkadaşlarımız bakıyorlar. Bu kişi ödeyemiyor mu ödemiyor mu? Ödemiyorsa hukuki olarak işlem yapılıyor. Ödeyememe söz konusu ise biraz müsamaha gösteriyor arkadaşlar. Taksitini uzatıyorlar, yeniden yapılandırma yapıyorlar. Mümkün mertebe kolaylık sağlanıyor. Nihayetinde eğer çok kötü niyetli bir durum ortaya çıkıyorsa da hukuki işlemlerimizi gerçekleştiriyoruz ki diğer arkadaşlarımızın haklarını korumamız lazım. Genel olarak sistem bu şekilde çalışıyor.
Bir üst limitiniz var mı?
100.000 lira, 200.000 lira istemenin anlamı yok. Makul harcama kalemleri olmalı. 5 yıldızlı otel kavramını o listeye koyduğu zaman diyelim ki 100.000 lira istedi, “Nerelerde harcayacaksın kardeşim?” diyoruz. Beyaz eşya ne kadara mal olur, nişan ne kadara mal olur bu konularda kanaatimiz var. Dedi ki: “Ben otelde düğün yapacağım. 20.000 lira buna ayırdım.” Biz onu çiziyoruz. Başlık parası verecekse çiziyoruz. Böyle şeyler hâlâ var. Onlara biz rakamdan ziyade makul harcama yaklaşımı olarak bakıyoruz. Şu ana kadar ortalamamız 50.000 TL civarında. İnternet üzerinden başvurulduğu için Van’dan, Maraş’tan, Kayseri’den, Sivas’tan başvurular var. Çok enteresan hikayeler var. Çok heyecan verici bir durum. Toplumumuzun sosyolojik olarak şöyle bir problemi var: Gençlerimiz şu anda infak ve bağışı kabul edemiyorlar. İyice aciz durumda olan insanlar için zaten benzer vakıflar var biliyorsunuz onlar bağış yapıyorlar. Ama şimdi yeni mezun olmuş; ama toplu birikimi yok. Bir de sağa sola sosyal baskılara eyvallah etmek istemiyorlar. Annesine babasına, sağa sola mahcup olmak istemiyorlar. Ya da dün sosyo-ekonomik durumu iyiymiş, bugün kötü. Çok enteresan hikayeler var. Geçmişte iş adamıymış; ama bugün yok. Çok enteresan sosyolojik hikâyeler var. Ama bir ödemeye, takside bağladığınız zaman maaşı var, eşi çalışıyor ya da çalışacak, takıda biraz toplu para elde edecek, yani o evlilik müessesesini doğru yönetebilmek, kaynana kaynata problemlerinden bağımsız yönetebilme fırsatı veriyor. Dolayısıyla huzur başlıyor. Bir de faiz bulaşmadığı için de bir bereket geliyor. Dolayısıyla çok heyecan duyduğumuz çok güzel hikayeler var. Biz bir Karz-ı Hasen vakfıyız. Borç veriyoruz. Bu borcun muhakkak ödenmesi lazım. Allahu Teâlâ diyor ki: “Bir karz-ı hasen verdiğinizde bana verdiniz.” Allahu Teâlâ’ya verilen borcun da ödenmesi gerektiğinin altını çizmemiz lazım.
Bu vakıf çok dua alır. Enteresandır karz-ı hasen vakıflarının maksatları çok önemli. Çalışma alanını ne kadar daraltırsak bu tür sosyal faaliyetlerde yani vakıf ve dernek işlerinde başarı oranı o kadar artar. Bunun formülü budur.
Kesinlikle. Biz bunu hem kooperatifimizin senedinde hem vakfımızın senedinde sınırlandırdık. Sadece evlilik. Bunu mahkeme onayladı. Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Ticaret Bakanlığı da onayladı. Biz elimizi kolumuzu bu konularda sınırlandırdık.
Çok iyi. Çünkü her konuda borç verilir dediğiniz zaman hiçbir şey yapamazsınız. O zaman suistimale de açık hale gelir. Tebrik ediyoruz. Allah başarılı eylesin, bereketlendirsin inşallah. Çok güzel bir niyetle kurulmuş, faaliyet alanı güvenlik altına alınmış, denetlenmiş. O yüzden kaçak yok yani. Hem niyet hem faaliyet açısından hem de denetim üçü de birbirini tamamlıyor. Niyet sâlih, faaliyet sâlih, amel sâlih, geriye dönüşü kontrol de bereket olarak ortaya çıkıyor. Allah yolunuzu açık etsin. Çünkü günümüzde evlilikte dediğiniz gibi evlenmek isteyen insanların dövizli borçlanması ya da faize bulaşması zamanla büyük sıkıntılara yol açıyor. Aldığı paranın birkaç misline çıktığı görülebiliyor. Matematik ortada. Kapitalist sistemde, kapitalist mantıkla yoğrulmuş beyinler menfaatsiz iş yapmıyor.
Matematik olarak faizin helalliğinden haramlılığından bağımsızız; bizim mutlak manada faize bulaşmamamız lazım. Bu ayrı bir şey. Matematik olarak böyle bir müessesenin iki tane çarpanı var. Hesap yapalım. Ortalama 24 ay taksit yapılan bir şeyin ortalama vadesi bir yıldır. Bugün bir yılın faizi bankalarda %20’nin üzerinde. Bir kere %20 daha fazla ödüyor. Bir de satın alma gücü oluşuyor. Peşin parayla satın aldığınız zaman %10 %20’lik de oradan avantajı var. Bir de sağa sola eyvallah etmiyorsunuz. Dolayısıyla %30’luk bir nakit bir fayda var. Sosyolojik ve psikolojik faydaların dışında...
50.000 lira insan borçlanıyorsa, Karz-ı Hasen Vakfı dışında borçlandığını düşünelim. Neticede bunu 60.000 lira civarında ödüyor. Peki bu konuda mesela ilginç öyküler de ortaya çıkıyor, değil mi? Var mı böyle hikayeler?
Açıkçası şu anda 50 küsür civarında arkadaşımıza borç verme fırsatı doğdu. 2.700.000 civarında ödeme yapıldı. Tabi burada sosyolojik olarak yeni mezun arkadaşlar, iş hayatına yeni katılmış arkadaşlar muhatap oluyor.
Şunu merak ettim. 33 yaşından sonrakilere vermiyorsunuz. Onlar yani 33 yaşının üstündekiler daha aciliyet kesbetmiyor mu?
Biz genç yaşta evlenmeye teşvik etmek istiyoruz. Bir de bir seçicilik olsun diye böyle yaptık. Biz onu düşünmemiştik; ama sonradan dediler ki cennet yaşı 33 yaş. Biz onu açıkçası öngörmemiştik. Biliyorsunuz şu anda 22-23 yaşında üniversiteden mezun oluyorlar. Biz esas istiyoruz ki erken yaşta evlensinler ki yanlış ilişkiler doğmasın. 33 yaş diye arkadaşlardan rica etmiştim; ama onlar piyasanın çok sıkıntılı olduğunu söylediler. Ancak şu anda 33 yaş olarak belirledik. Yönergemizi de bu şekilde belirledik. Vakfın senedinde yazmıyor.
Peki kaynak nasıl oluşuyor?
Mütevelli heyetimiz, hayırseverlerimiz var. Vakfımızın mütevelli üyeleri belli bir miktar buraya bedelsiz bağışta bulundular. Biz Karz-ı Hasen Vakfı olarak şu anda vakfımıza karz almıyoruz. Belli bir ölçüye kadar bağış, infak alıyoruz ve bu zekât kaynaklı değil. Buraya bağış yapacak arkadaşlarımız zekâtlarından değil, infaklarından bağış yapmaları gerekir. Şu anda mütevelli heyetinden arkadaşlarımızın bağışları, infakları var. Onun dışında hayırseverlerin bağış yapmasına açık.
Biz herhangi bir yere para toplamak konusunda çağrıda bulunmuyoruz. Şuna çağrıda bulunuyoruz: Eğer biz toplumda aile ifsad oluyor, aile fesada uğruyor, konu komşunun çocukları evlenme konusunda gecikiyor ve perişan oluyor duygusu, soru işareti olan arkadaşlara diyoruz ki: Böyle bir platform var. Eğer bu platforma destek verirseniz bu platformun yürüyebilmesinin iki nedeni var: 1) Borç alanların zamanında ödemesi lazım. 2) Bunu dert edinen arkadaşlarımız, dostlarımızın buna sahip çıkmaları, destek vermeleri lazım. Şu anda 1800 civarında müracaat var; ama biz 50 kişiye verebildik. Biz sadece işaret fişeği yakıyoruz. Bütün problemleri çözebilmemiz mümkün değil ama Allahu Teâlâ’nın bu yürüyüşümüzün önünü açacağı umudunda ve duasındayız. İstanbul Sözleşmesi’ne laf ediyorlar, “gençlerimiz evlenmedi” diye laf ediyorlar, “yanlış ilişkiler var” diye laf ediyorlar. Ondan sonra elini ceplerine atmıyorlar. Bu olmaz. Biraz acı oldu; ama bu olmaz. Dolayısıyla gencyuva.org ve karzihasenvakfi.com’da hesap numaralarımız var. Çok enteresan, 9 lira havale geldi. 25 lira, 50 lira, 100 lira havale geldi. Milyon da havale geldi. Bunun sürdürülebilirliği çok önemli. Yani burada her şey hesap numaralarına havale ediliyor.
Şurası çok önemli ve anlamlı geliyor. Ben Mazlum-Der’de de bu faaliyetlerde bulunurken özellikle Çeçenistan kampanyasında bunu gördüm. İnsanlar şunu sanmamalılar: “Benim üzerimde sorumluluk yok. Zenginler hayır yapmalı.” Hayrı zenginlere havale etme alışkanlığı yanlış. Aslında herkesin ödeyebileceği bir rakam vardır. Bu 50 liradır, 100 liradır, 150 liradır. Esnaf ve öğrenci bile verilebilir. Bu anlamıyla o paraların bence bereketinin çok daha farklı olduğunu, çok daha önemli olduğunu; bu derneklere destek veren insan sayısı ne kadar artıyorsa bereket, dua, katılım o kadar artıyor. Bu tür Karz-ı Hasen vakıflarının özellikle evlenme, evlendirme merkezli vakıfların bence her mahallede, her ilde oluşması aciliyeti var. Yani bu rakam bunu gösteriyor. 1800 kişi müracaat ediyor, 1800 çift demek aynı zamanda. Çok ilginç, önemli bir konu.
Mesela örnekleri sordunuz. Anadolu’da bir vilayetin büyük bir iş adamı bugün ekonomik problem yaşıyor. Gizli saklı çocuklarını gönderdi. Biz ona borç verdik. Yani o arkadaş büyük bir iş adamı, büyük bir siyasi ekolün temsilcisi; ama bugün yok. Başka bir hikâye söyleyeyim. İki tane doktora talebesi. Biliyorsunuz akademik hayatta hayat uzadıkça evlilik uzuyor. Ekonomik kazanımlar da gecikiyor. Kızımız da oğlumuz da doktora yapıyor; ama sağa sola muhtaçlar. Problemleri çözemiyorlar. Başka bir hikâyede de delikanlı; “Bizim üç tane pastane zinciri mağazamız var.” dedi. Bu arkadaş 17.000 lira istiyor. Çok enteresan bir şey: Kayseri’den bir genç aradı. 6.000 lira istiyor. “Ne yapacaksın 6.000 lirayı? 6.000 lira neyi çözer?” Bizim arkadaşlarımız; “20.000 lira verelim. 6.000 lira işe yaramaz” deyince o kişi şöyle diyor:
“Eskicide 6.000 liraya bir eşya var. O eşyaya ihtiyacım kaldı. Onu alacağım. Eğer fazla para alırsam ödeyemem.” Sorumlu insan. Böyle çok anlatacağım bir sürü şeyler var, hikâyeler var. Biliyorsunuz hukukçular mezun olunca hemen gelirleri olmuyor. Staj yaptıklarında para almaları yasak. Eşinin imkânı var, erkeğin imkânı yok. Kadın arıyor diyor ki: “Biz evleneceğiz; ama eşimin imkânı yok. Benim anneme babama mahcub olmaması için ben bu parayı alıyorum.” Enteresan bir şey.
İnsanımızın onurunu, merhametini korumamız lazım. Bu mahcubiyet güzel bir mahcubiyet. Yani 6.000 liraya ihtiyaç duyuyorum. Fazlasını alırsam ödeyemem diyen bir insan yirmi sene sonra bu duyarlılığı devam ettiriyorsa o kimse çok güzel bir aile kuracaktır. Birisi Kur’ân-ı Kerîm’i özetleyecek olsa “iman edip sâlih amel işlemek” diyebilir. İman edip imana bağlı olarak yaptığımız amellerin tamamı sâlih amel oluyor.
İbn Mâce’de geçen bir hadis-i şerif var. Çok enteresan. Efendimiz (sas) buyuruyor ki: “Miraç gecesinde cennetin kapısı üzerinde şu ibarenin yazılı olduğunu gördüm: Sadaka bire on misliyle, karz-ı hasen ise bire on sekiz misliyle mükafatlandırılacaktır. ‘Ey Cibril! Ödünç verilen şey ne sebeple sadakadan daha üstün oluyor?’ diye sordum. ‘Çünkü dilenci çoğu zaman parası olduğu halde sadaka ister. Borç isteyen kişi ise ihtiyacı sebebiyle talepte bulunur.’ dedi.”
Gönül ister ki bizim sanayicimizin, iş adamlarımızın kurduğu yapıların içerisinde böyle ayırabilecekleri bir fon olsun. Hepsi evlilik üzerine olsun demiyorum; ama kimisi de daha değişik şeyler olabilir. Mesela köy dernekleri var. Bunlar büyükşehirdeki bu yalnızlığı, bu çıkmazı ortadan kaldırmak için önemli işler yapıyorlar. Mesela benim köyümün derneği de var. Vefat ettiği zaman gelip cenazeyi kaldırıyorlar. Düğünlere geliyorlar. İnsanı yalnız bırakmıyorlar. Yani modern dönemde dehşetli bir yalnızlık var. Birey olmayı çok matah bir şey zannediyoruz ama Batı’daki birey anlamını ele aldığımız zaman bütün bağlarını kopartmış, kendi ayakları üzerinde durmayı ve işin daha enteresanı aklının hiçbir referansa başvurmadan kullanmayı önerdikleri bir varlık olarak kurguluyorlar. Ve bu bireye birisinin yardım etmesi ya da birisinden yardım istemesi muhal gözüküyor. Kur’ân-ı Kerîm’in pek çok âyetinde sâlih amelden bahsediliyor. Tabi sâlih amel denilince yalnızca evlilikle sabitlememek lazım. Sâlih amel her konuda olabilir. Şu anda konumuz Karz-ı Hasen Vakfı olduğu için Karz-ı Hasen Vakfı’nın çalışma alanı da evlenmek isteyen, sahih bir niyetle yola çıkan ve planını, programını, işini gücünü ayarlayıp bir takım maddi sıkıntıları olan insanlara destek olmayı kapsıyor. Bu bir güzellik.
Biz müracaatta kimdir, nedir, necidir, hangi meşreptendir, açık mıdır kapalı mıdır diye ayırmıyoruz. Hiçbir ayrım olmadan internetten başvuruda bulunabiliyorlar. Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan herhangi bir vatandaş buna müracaat edebilir. Tahsili mümkün olmadığı için de yurtdışından kabul edemiyoruz. Ondan kaynaklanan bir durum var.
Peki çevreden vakıfla ilgili görüşler nasıl?
Bir kere umduğumuzdan çok daha fazla bir pozitif enerji alıyoruz. Bazıları gözlemliyor. Çünkü maalesef bu finansal organizasyonlarda geçmişte yanlış örneklerimiz var. Onun getirdiği şeyler var. Çok haklı olarak... Demiş ya adam; “Atımın kaybolduğuna üzülmem, iyilik yapma duygumun kaybolduğuna üzülürüm.” Toplumumuzda iyilik yapma duygularında soru işareti olan insanlar var. Bunlar çok haklılar. Şimdi Mavera Vakfı, hem Karz-ı Hasen Vakfı’nın hem de Genç Yuva Kooperatifi’nin ortağı. Karz-ı Hasen Vakfı, Kooperatif’in ortağı. Borç verme komitesinin üyelerinden birisi, Karz-ı Hasen Vakfı’nın mütevelli heyetinden birisi. Böyle bir ilişki kurduk ki denetim mekanizmaları birbirini kontrol etsin. Kooperatif, Ticaret Bakanlığı’nın dinamikleriyle kurulmuş oldu. Vakıf da mahkeme kararıyla Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün dinamikleriyle kuruldu. Dolayısıyla Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün denetim mekanizması var. Kooperatif’te de Ticaret Bakanlığı’nın denetim mekanizması var. Ayrıca kendi denetim mekanizmalarımız var. Ayrıca bütün gider ve gelirlerin hepsi resmi olacağı için internet sayfamıza girdiğinizde kaç kişinin bağış yaptığını ne kadar bağış yaptığını ne kadar borç verildiğini göreceksiniz. İsim vermek mahsurlu olduğu için vermiyoruz. Dolayısıyla güven algısı oluştuktan sonra bu ilgi artacak; ama şu anda ilk tepkiler çok pozitif tepkiler. Çok enteresan dualar alan tepkiler var. Anlamsız bulanlar, anlam veremeyenler de var. “Bu kadar güzellik, iyilik nasıl olur?” anlamında… Burada önemli olan örneklik olsun diye vakıf senedimizi ve kooperatif senedimizi internette yayınlıyoruz ki bir örnek olsun. Hatta bu konuda bizden destek ve fikir almak isteyen arkadaşlara tamamen açığız. Yeter ki bu örneklikler artsın. Bizim her şeyi yapabilmemiz mümkün değil. Gereği de yok. Sosyolojik olarak bazı kısıtlamalar var. Engelleyici kısıtlamalar var. Hem Vakıflar Genel Müdürlüğü hem de Ticaret Bakanlığı ilk uygulama olduğu için çok titiz davrandılar. Biz de bu konuda titiz davranarak bu mekanizmaları oluşturmuş olduk.
Sâlih amel güzelliğine kavuşmak, Allah’ın rızasını kazanmak dünyada ilk Müslümandan son Müslümana kadar değişmeyen misyonumuz budur. Bunu her zaman zikretmek lazım ve bu cümleyi de yıpratmamak lazım.
Biz söylem yerine eyleme geçmeliyiz. Bugünkü kabiliyetlerin, fırsatların içerisinde günün doğrusunu yaptığın anda sâlih amel ortaya çıkmış oluyor. Bizim ahirete iman kavramında çok problemlerimiz var. Vallahi billahi âhiret var da bugün yaptıklarından ve yapıyor olma kabiliyetin varken yapmadıklarından sorumlu olduğunu bilmektir âhirete iman. Olaya böyle bakmak lazım. Sâlih amelin tam güncel karşılığı bu herhalde.
Şunu zihniyet olarak değiştirmemiz lazım diye düşünüyorum. “İyilik ya da hayır sadece paradır.” Hayır sadece parayla yapılırmış gibi ya da hayrı sadece tuzu kuru insanların yapabileceği bir eylem gibi algılamak yanlış. Ben kırk yıllık naçizane bu çaba içerisinde, STK’lar ve vakıflar içerisinde şunu gördüm ki insanlar fikriyle, emeğiyle, birliktelikle, dua ile sâlih amel görevlerini çok güzel yerine getirebilirler. Bunların hepsinin birleşmesi mükemmel organizasyonları ortaya çıkarıyor. Ben küçük bir hâtıramı anlatayım: 28 Şubat günlerinde birisi Tokat’tan kalktı geldi. Dedi ki: “Ben bir maratoncuyum ve Türkiye derecem var. Sağlık Bakanlığı’na bağlı bir hastanede çalışıyorum. Benim bu başörtüsü sorunum uykularımı kaçırıyor. Bir şey yapmam lazım. Elimden de gelen sadece yürümek, koşmak. Koşma ile başörtüsü arasında bir ilişkiyi kurmak için ıstırap çekmek lazım. Düşünmek, acı duymak lazım. Ben o zaman onu hissettim. “Evet dinliyorum” dedim. “Gülhane Parkı’nda Tanzimat Fermanı açıklanmıştı ya… Özgürlükler Batı’dan bize getirilmişti ya… İşte onların merkezine, Strasburg İnsan Hakları Mahkemesi’ne başörtülülerin dilekçesini götürmek için koşarak yola çıkmak istiyorum” dedi. Çok ilginç bir hikayeydi. Ben bundan sonra şunu düşündüm: Her insan kendi çabasıyla bir mücadeleye, sâlih amel organizasyonuna yardımcı olabilir. Neticede bunu başlattık. Belli sebeplerle belli yere kadar götürdük. Edirne’ye kadar götürdük. Vize sorunları sebebiyle daha fazlası olamadı. O insanın -Allah selâmet versin- benim ufkuma çok büyük faydası olmuştur. Tarihte bu anlamda çok ilginç şeyler var. Kuş evleri kadar incelikler düşünen, kışın kuşların aç kalmasını önlemek isteyen duyarlılığın devamı çok önemli. İyiliği yaparken tabi dikkat edilecek şeylerin başında estetik unsuru geliyor. Yani sağ elin verdiğini sol elin görmemesi çok güzel bir vurgudur. Buna dikkat etmek lazım. İlginç bir örnek de bizim Bayburt’ta var. 1908’de Bayburt’un sanatkârları bir şeye canları sıkılıyor ve bir araya geliyorlar. Diyorlar ki: “Müslümanların dilenmesi bizim zorumuza gidiyor.” Müslüman Dilendirmezler Derneği’ni kuruyorlar. O dönemlerde çok fakirlik olduğu için imkanları da çok yerinde değil. Ben tüzüklerini okudum. Orada deniyor ki: “Biz öncelikle dilenen insanları toplayacağız. Bunların durumlarının ne olduğunu, iş yapabilme güçleri olup olmadığını araştıracağız ve mümkünse bunlara iş vereceğiz. Yaşlıysa, sakatsa, iş yapamıyorsa bu sefer biz kendi aramızda topladığımız destekle onlara maaş vereceğiz.” İşin çok güzel bir tarafı da var. Diyorlar ki: “Biz bu işte başarısız olursak kendimizi Bayburt’tan Edirne’ye süreceğiz.” Tüzükte yazıyor bu. Tabi Bayburt’tan Edirne’ye sürülmek ödül müdür, ceza mıdır çözemedi ama… Nihayetinde gurbet yani. Kendilerine yaptırım koyuyorlar. Bu seneti bulduktan sonra o dernek yeniden canlandırıldı. Yani geçmiş tarihlerde bizim çok güzel, ilginç örnekliklerimiz var. Bugün dilencilik hakikaten içimizi burkuyor ve büyükşehirlerde maalesef dilencilere inanamıyoruz. Hele çocuklara canım çok acıyor. Çocuğun bu yaşta buna alışması, bunu bir geçim yolu olarak görmesi, versen acı vermesen acı… Öyle bir durumdayız.
Belediye, zabıta tedbirleriyle de bu işin önüne geçilemiyor. Çünkü suistimale çok açık. Burada böyle sivil bir iradeye ihtiyaç var. Müslüman Dilendirmezler Derneği her kasaba ve mahallede olmuş olsaydı bu sorun ortadan kalkardı gibime geliyor. Yine buna benzer çok ilginç sâlih amel birliktelikleri, vakıflar, dernekler, hayırseverlerin yaptığı işler, imaretler söz konusu. Çeşmelerden tutun da camilere, hanlara, hamamlara kadar...
Tabi şu anda geldiğimiz nokta itibariyle şunu vurgulamak lazım: Karz-ı hasen kavramı bir ekonomik model. Evlilikle sınırlandırdık ama bir başkası eğitim için böyle bir karz-ı hasen fonksiyonu kurabilir, temel ihtiyaçları gidermek için böyle bir şey kurulabilir. Çağdaş dünyada birlik ve beraberlik danışmanın uluslararası kapitalist liberal dünyanın direnç noktaları buralar. Çok önemli bir şey. Küçük birikimlerin bir araya getirilerek bir dayanışmanın yapıldığı ve bunun istismar edilmediği bir duygu... Bir beyefendi döviz borcu alıyor, koşa koşa ödüyor. TL borcu alıyor, koşa koşa ödemiyor. Tekrar olmuş olacak; ama çok önemsediğim için söylüyorum: Allahu Teâlâ kendisine verilmiş bir borç olarak tanımlıyor. Dolayısıyla bu hassasiyeti, duyguyu artırmamız lazım bizim. Bir de şu hastalıktan kurtulmamız lazım: Üçüncü şahısların iyilikleri, üçüncü şahısların kötülükleri üzerine bir durum sergiliyoruz. Aynaya bakmıyoruz. Başkasının yaptığı bir iyiliğin bana bir katkısı var mı? Önemli olan benim ne yaptığım. Aynaya bakarak bu işleri yapmak lazım. Bir kimse bir yanlış yaptığında bizim o kötülüğü yapmama noktasında bir çaba göstermemiz lazım. İyilik yapmak konusunda çaba göstermemiz lazım. Yeryüzünü mamur etmenin yolunun kendimizden başladığını bilmemiz gerekir. Çok büyük laflara gerek yok. Olay çok basit aslında. Sağa sola bakmadan, ama sağı solu gözeterek, sen neredesin? Hangi taraftasın? Nasıl bir duruş sergiliyorsun? Tamam o çok iyi bir adam, çok para veriyor. Sen de kendi imkanların çerçevesinde yapacaksın. Hizmet etmenin bir sınırı yok ki... Varlıkla yoklukla bir alakası yok. Yani insan bedenen yapabilir. 100 lirası varsa 10 lirasını ödünç verebilir. Bardağı dolduran bir milyon tane damla var. Bir damla taşırıyor.
Geçen gün basına yansıdı. Bahsettiğimiz örneklerden bir tanesi: Yaşlı bir kadın kışın dağlarda operasyon yapan askerleri görüyor. “Ben ne yapabilirim?” diyor. Bu çok önemli. Bunu dediğinde sâlih amel geliyor ve seni kuşatıyor, sana ilham veriyor. “Ben çorap dokuyabilirim” demiş annemiz. Çorapları dokumuş ve göndermiş. Yani yaşlı bir annemiz hiç akla gelmeyen ve hesaba sığmayan bir iyilik yapabiliyor. Bizim insanımız çok yönlü, çok becerikli. Yeter ki bu sorumluluğu alabilsinler ve kendilerine “Ben ne yapabilirim?” sorusunu sorsunlar. Çok teşekkür ediyorum.
Ben teşekkür ederim.